Beylikdüzü Randevu (0212) 873 84 84 - (0553) 562 03 03

YAZILAR

Kızlar mı erkekleşiyor erkekler mi kızlaşıyor?
Kişilik oluşumundaki en temel parametlerden biridir cinsel kimlik gelişimi. Sadece üremekle ilgili bir ayrımı tanımlamaz. Aynı zamanda toplumsal kimlikle ilgili temel görünüm öğelerini de içerir

Kızlar mı erkekleşiyor erkekler mi kızlaşıyor?

Kişilik oluşumundaki en temel parametlerden biridir cinsel kimlik gelişimi. Sadece üremekle ilgili bir ayrımı tanımlamaz. Aynı zamanda toplumsal kimlikle ilgili temel görünüm öğelerini de içerir. Başka insanların sizi nasıl anlamlandıracağı sizinde kendinizi nasıl tanımladığınızı ve ortaya koyduğunuzu da belirler. Bu uğraşı da özellikle ergenlik döneminde karateristik yapılanmasına başlar ve tamamlar. Bahsi geçen yapılanma sürecinde cinsel kimlikte fiziksel olgunlaşmaya bağlı değişimin dışında birkaç alanda daha önemli gelişmeler izlenir. Bunlardan birincisi içinde yaşanılan topluluğa ait cinsel kimlik sınıflamalarına uyumlu gelişim ile ilgilidir ve daha çok görünüşle değerlendirilir. Kızlar nasıl görünür ve davranır, erkekler nasıl görünür ve davranırlarla ilgilidir yani. Geleneksel olarak beklenen genel kabule uygun biçimde kızların kız gibi erkeklerinde erkek gibi görünmesidir. Toplumsal algı geleneksel beklentiye uygun görünümü onaylar uygun olmayanı da eleştirir. Bu eleştirilerde karşı cinse ait sıfatlarla kategorize edilebilir. Örneğin geleneksel beklentiye uygun yapılanmadan farklı olarak biraz daha erkeksi görünen bir kıza “Erkek Fatma” , biraz daha feminen görünen bir erkeğe ise “Kız, süt” gibi yaftalar yapıştırılabilmektedir. Diğer bir cinsel kimlik gelişimi ise duygu yapılanmalarındadır. Aynı olay, olgu ya da figüre cinsiyete göre duygu yüklemeleri yapabilmekle ilgilidir. Kısacası kızların duygulanımı ve erkeklerin duygulanımının farklılaşarak kişiliğe entegre edilmesi sürecidir. Beyin gelişimindeki farklılaşmaya da bağlı olarak gelen uyaranların algılanması, analizi ve davranış geliştirilmesinde de cinsiyete özgü yeniden yapılanmalar gerçekleşir. Bütün bunlarla beraber ilgiler şekillenir ve cinsiyete özgü değerler sisteminin devreye girmesi ile de yaşanılır. Burada önemli olan cinsiyete özgü değerler sisteminin nasıl şekillendirildiğidir. Bu şekillendirme de ise başat etken genetik kültürdür. Dar spektrumda ebeveynlerden alınanlar ile geniş aileden, memleket ve inanç kültüründen gelen ve en geniş spektrumda ise insan ırkına ait kültürün aktarımıdır yaşanan. İnsanın evrim sürecinde öğrenilen herşey kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüz insanının yaşam biçimini de şekillendirmiştir. Başlangıçta kadınla erkeği ayıran özellikler fizikseldir ve yaşam içindeki rolleri de fiziksel farkları belirlemiştir. Kadını erkekten ayıran özelliği doğurganlık erkeği kadından ayıran ise daha iri kaslı ve kemikli olmasıdır. Ayırıcı özelliklerine bağlı olarak çocuk doğuran kadın çocuğun bakım ve korunma ihtiyaçlarını da karşılamada ana karakter olmuştur. Barınağın korunması,hijyeni, besinin işlenmesi ve dağıtımında rol üstlenmiştir. Erkek ise yaşamaları için gerekli besini sağlamakta rol almıştır. Ava çıkmıştır. Buradan hareketle sahip olma olgusuna bakıldığında kadın tasarlayan, tedbir alan, koruyan bir eğilime girerken erkek dışa dönük, sert ve yıkıcı bir sahip olma modeli geliştirmiştir demek yanlış olmaz. Evrimde uzun süre bu yapı tarihsel dönemlerle bir şekilde uyum göstererek devam etmiştir. Tabi giderek bir erozyon ve dejenerasyon etkisi ile. Bu rol paylaşımı en büyük ve radikal değişimi ise 20. yüzyılın başlarından itibaren yaşamıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda erkek nüfusun cephelerde olması ve savaş boyunca çok kayıp vermesi hem savaş süresince hem de savaştan sonra kadınların fiziksel güç isteyen ağır işlerde çalışmasını da beraberinde getirmiştir. Böylece kadın erkeklere ait varsayılan rollere de girmek durumunda kalmıştır. Günümüz Dünya’sında ise bilgi teknojilerinin gelişimi ve değişen yaşam modelinin de etkisi ile  erkek ve kadını birbirinden ayıran özellikle olarak fiziksel farklılıklar önemini ve önceliliğini yitirmiştir. Artık kadınlarda erkeklerin yaptığı bir çok şeyi yapar duruma gelmişlerdir. Eski düzende ailenin yaşamı için gerekli besini fiziksel güçle kazanan insan günümüzde para karşılığı takas eder hale gelmiştir. Artık av çalışarak bir ürün ortaya koymak ve karşılığında para kazanmaktır. Bu anlamda artık kadın daha çok kaynak adına erkeğinin yardımcısı ancak diğerlerinin de rakibi konumuna gelmiştir. Erkeğin oyun alanına giren kadın kaçınılmaz olarak burada var olabilmek adına yaşanan rekabette erkeksi özellikler göstermeye başlamıştır. Yani daha atılgan, sert ve yıkıcı olabilmiştir.

Bireysel anlamda ise evrim sürecinin öğretileri kişisel şekillenmeleri etkiliyor. Bir de buna gelişim kuramlarında bahsedilen süreçler açısından bakınca tablo daha da netleşiyor. Daha çocukluk döneminde cinsel rolleri ile ilgili yapıları ebeveynleri ile yaşanılan dönemdeki uygulama biçimleri ile harmanlayan birey kendi cinsel rol kalıbını oluşturuyor. Erkek ya da kız çocuk dejenere ataerkil toplumdaki yaşanılana bakarak cinsiyeti ile ilgili geleneksel beklentiye aykırı bir yapı sergileyebiliyor. Ya cinsiyetine ait özellikleri abartılı olarak ortaya koyma eğilimine giriyor ya da bunları redderek karşı cinse ait argümanlarla kendini ortaya koyabiliyor. Maskülen protesto olarak adlandırılan bu eğilim bireyin toplumsal algısı ve sosyal biçimlenmesinde de en başat etkenlerden biri olabiliyor. Örneğin kızlar kadınsı cazibelerini kullanarak isteklerini elde etme ve diğerlerine üstünlük kurma eğilimi gösterebilirken erkekler ise maskünaliyete yüksek atıfla aşırı sert, kavgacı ve yıkıcı bir tutum sergileyebiliyorlar. Diğer uçta ise kızlar hor görülen ve yetersizlik öğeleri içeren geleneksel kadın kimliğini reddedip yüceltilen erkek davranış özellikleri ile kendilerini ifade edebiliyorlar. Erkekler ise ouidipus çatışmasını çözmede sorunlar yaşadıklarında babanın temsil ettiği erkek betimlemesini reddedip daha feminen özelliklerle cinsel kimlik tanımlamasına gidebiliyorlar. Toplum içimde aldıkları tepkiye göre de bu eğilimlerini kişilik yapılarına entegre ediyorlar. Bütün bu açıklamalardan sonra günümüzde artık uniseks bir gelişim modelinden bahsetmek abartılı olmaz. Kadın ve erkeğin yaşam içinde daha çok yan yana olduğu bununla beraber karşı karşıya da durduğu bir dönemde gençlerde karşımıza bu şekilde çıkabiliyor. Yani uniseks tavırlarla. Eski kuşağın anlamakta güçlük çektiği kendilerinin de tam anlamıyla ne olduğunu ayırt edemedikleri bu aslında. Şöyle bir etrafımıza bakmamız yeterli ne olup bittiğini görmek için. Örneğin; genç erkek ve kızlar ortak bir dil geliştiriyor. Bir tür argo jargonu ve o dilde çatışıyorlar. Olaylara kadın ve erkek olarak bakıp kadın mı erkek mi olduğu beli olmayan bir dille çatışıyorlar. Artık daha fevri kızlar görüyoruz. Eskiden erkekler kız kavgası yapardı ve çok da tuhaf karşılanmazdı. ‘Çocuklar kız kavgası yapmışlar’ denir geçilirdi. Ama şimdi kızlar erkek kavgası yapıyor ve bunlar sözel kavgalar değil. Bariz bir şekilde bıçaklı sopalı kavgalar bunlar. Erkekler gibi yapıyorlar yani öyle saç baş çekilmiyor tekme tokat giriyorlar birbirlerine ulu orta yerlerde. Erkekler gece çıkarlar çok sorun olmazdı, şimdi kızlar da çıkıyor ve erkekler gibi davranmaya çalışıyorlar. Bakınca eşitlik gibi görünüyor ama bu sefer erkekler erkek gibi davranamıyor kızlar da kız gibi davranamıyor ama hayata bakışları öyle. Biriyle duygusal ilişkiye girince romantizmi bir kadın gibi yaşamak istiyor ama davranış olarak iş oraya gelmiyor gelemiyor. Ya çabuk seksüalize oluyorlar ya da çabucak üstünlük rekabetine giriyorlar.Bir de güvensizliğin verdiği bir denetleme var abartılı şekilde. Ellerinde telefon fena durumdalar. Onunla konuşmayacaksın bununla konuşmayacaksın baskıları kuruluyor. Bir yandan da kısa aralıklarla “Neredesin, kiminlesin, ne yapıyorsun?” sorguları. Güvensizlik çok üst boyutta. İnanma yok, uyarıyorlar birbirlerini sürekli. Güvensizliğin nedeni çevrelerinde gördükleri yaşam biçimi. Büyüklerin tavırları var bir de onları etkileyen. Kadınla erkeğin bir arada yaşayan ortaklar olduğunu unutmuşcasına genç bir erkekle genç bir kızın arkadaş olamayacağını pompalayan. Hem kendine, hem birbirine hem de başkalarına özellikle de karşı cinse yönelik güvensizlik ateşine körükle giden. Aslına bakarsak; temelde ne kızlar erkekleşiyor ne de erkekler kızlaşıyor. Değişen yaşam biçimi içinde roller yeniden tanımlanıyor. Farklılıklar arasındaki makas daralıyor. Diğer yandan ise hem kızlar erkekleşiyor hem de erkekler kızlaşıyor. Kadının ve erkeğin yaşam ortaklığında roller yeniden tanımlanıyor. Haliyle bu paradoksun içinde de eski kuşakla yeni kuşak arasında “Bizim zamanımızda.....” diye başlayan replik değişmeden kalıyor.

 

                                                                                              KAYNAK:PSİKOHAYAT DERGİSİ SAYI/2

| | | | Tümü |